Ekrandaki Kurgu, Ekran Dışındaki Gerçek
Squid Game’in senaristi Hwang Dong-hyuk bu projeyi ilk kez 2009’da yazdı. Ancak yapımcı bulamadı. “Çok gerçekçi, çok şiddetli, çok politik” dediler. Senaryo, 10 yıl boyunca rafa kalktı. Sonunda Netflix projeyi kabul etti ama düşük bütçeyle.
Dizinin ilk sezonu, devasa setler yerine atıl bir stüdyoda, oyuncuların fiziksel performanslarıyla çekildi. 2021’de yayımlandı ve 90 ülkede haftalarca en çok izlenen yapım oldu.
Dizi, “hayatta kalmak için yarışan borçlular” fikrini kurguladı ve bizim dizinin başındaki “kumarbaza” biraz da gıcık olmamıza dizi sonrasında kendi rayına oturttu.
Squid Game bir diziden çok daha fazlası; Renkli duvarlarla kapatılmış bir sistem eleştirisi, çağdaş sömürüye tutulmuş bir ayna,
Squid Game’in sahneleri, Bauman’ın tanımıyla tam da bu akışkan cehennemin rengârenk dekorudur.
Kimi izledi, kimi oynadı.
Kimiyse hâlâ bunun sadece bir eğlence olduğunu sanıyor.
Bu filmin, Güney Kore’de çekimiş olması da ayrı bir “ironi” yılardır Kuzeylerindeki akrabaları ile ilişkileri kötü olan kuzeydeki insanların otokrasi ile güneydeki insanların ise “eşitsizlikle” mücadele ettiği bir coğrafyada çıktı.
Halk bölündü, kuzeydekiler mutsuz bir otokrasiye tamam diyeceklerdi ancak karınları doyacaktı, güneydekiler ise mutlu renkli bir oyunda açlık sınavı verecekti. Dünyanın sosyoloji deney noktası gibilerdi yıllarca.
Borç Adına Yaşamak: Satrançta Hep Piyon Olanlar
Dizideki herkesin ortak paydası borç. Kimisi sağlık borcunu ödeyemiyor, kimisi patronu tarafından sömürülmüş, kimisi sistemin çarkında ezilmiş.
Ama hepsi aynı “oyun”a dahil oluyor. Katılım gönüllü gibi görünse de aslında mecburi.
Özgür irademizin var olması sömürülmediğimiz anlamına mı geliyor? Oyunda hepimize eşit davranılacağı konusunda birileri bir şeyler üflüyor kulağımıza ancak yine sonunda elimizde üniformalarımızla kalıyoruz. Kendimizi en şanslı hissedenlerin eline bir adet karton bardakla kahve aldı mı kendini sınıf atladığını zannediyor. Zaten dizinin 3’üncü sezonunda “iş insanı” abimizin dediği gibi “benim o kadar borcumun olması normal bana o kadar güveniyorlar”
Tıpkı Türkiye’deki milyonlar gibi.
Asgari ücretle geçinmeye çalışan biri için kredi kartı, sadece ödeme değil; yaşamaya devam edebilmenin yolu. Alabildiği son model cep telefonu ise oyunda az da olsa başarılı olabildiğini gösterebilme çabası
Günde üç vardiya çalışan Ali ile, borçlarını kapatmaya çalışan Gi-hun’un yolları nasıl aynı oyunda kesiştiyse, bu topraklarda da market kuyruğundaki öğretmenle, tarladaki mevsimlik işçi aynı enflasyon oyununda eleniyor.
İzmir’de grevde olan işçiler için, sosyal medyada “ben o kadar para kazanmıyorum sizin ne haddinize” dendiği hatılayalım birçoğu öğretmen, beyaz yaka olan toplumda kendini “aydın” olarak nitelendirebilecek tiplerdi bunlar.
İşte buradan Pierre Bourdieu, “sembolik şiddet” kavramıyla bireyin sisteme “gönüllü” boyun eğişini görürürüz, hem dizide hem hayatımızda “Ben boyun eğdim, sen neden eğmiyorsun ?” Bu herhangi bir iktidar öznesinin en sevdiği maşalardır.
Kanlı Çocukluk
“Yeşil ışık, kırmızı ışık”…
Yarışmaların çocuk oyunu olarak seçilmesinin de tabi bizlere bir şeyler anlattığını biliriz, masumiyet olarak başlayan çocuk oyunlarımız, sokakta oynadığımız akşam eve terli dönerken, birbirimizle alaylar ettiğimiz oyun artık bir var olma savaşıdır.
Büyümüş para ile ilişkilenmiş ve masumiyetimizi kaybetmişizdir.
Bugünün Türkiye’sinde bir çocuğun okul çantasında süt yerine açlık, teneffüs aralarında kahkaha yerine borç konuşuluyor.
“Yıllar öncesinde oynadığımız bir çocuk oyunu sırasında karakter, elindeki tuvalet kağıdını atmasını gerekiyordu.orta halli diyebibileceğimiz okulun öğrencilerine oynanan bu çocuk oyununda izleyen çocukların genelde verdiği tepki ise “sen onun ne kadar olduğunu biliyor musun?” oluyordu. Artık o çocuğun çocukluk hayali, umursamazlığı ve oyun karşısındaki tutumda sınıfsal olarak değişmesi bana çok koymuştu. Oyundan sonra çok sinirlendiğimi hatırlıyorum”
Çocukluk artık bir ayrıcalık
Tıpkı dizideki oyunların sadece devasa maketlerle oynandığı gibi; gerçek dünyada o oyunlar açlık, ihmal, iş cinayetleriyle oynanıyor.
Ve sonunda da aynı şey oluyor: kaybeden hep çocuk oluyor.
VIP’ler: Zenginler İzler, Fakirler Ölür
Squid Game’in en çarpıcı sahneleri VIP’lerin maskeleriyle oyunu izlediği anlardır.
Bahis oynarlar, eğlenirler, sıkıldıklarında kan isterler. Bunun da bir hayal ürünü olduğunu düşünmek ise “safça”
Bugün zenginler, yoksulların acılarını reality şovlarla, YouTube içerikleriyle, sokak röportajlarıyla izliyor. Bize demokratik olarak sunulan İnstagram’ın YouTube programları izleme algoratimalarıyla birlikte bizleri yani toplumdaki yoksullara oyundan ufak bir kaçış olarak sunuyor.
“ Örnek olarak, tarlada karpuz toplarken göbeği ile dans eden bir işçinin viral olduktan sonra yüksek oranlarda para kazanıp ünlü olması gibi, ünlülüğünü göbeğe borçlu olmak seni sistemde daha makul yapıyor”
Yoksulluk pazarlanıyor.
Sefalet satılıyor.
Ve bu sistemin adı “eğlence” konuluyor.
Türkiye: Sessiz Oyuncuların Ülkesi Türkiye’de oyun biraz daha sinsidir. Kurallar açık değil, ima edilir.
Kadınlara “iş yok” denmez ama mülakatta çocuk sorulur. İşçiye “çık” denmez, maaş eksik yatırılır.
Öğrenciye “gelecek yok” denmez, KYK borcu gönderilir.
Squid Game’in metaforu burada daha da derinleşir:
Katıldığın bir oyun yoktur aslında. Ama dışarıda kalman, yaşamanı garanti etmez.
Ve sonra bir sabah, sen de artık “oyundasındır.”
Zygmunt Bauman, “akışkan modernlik”te, bireylerin sürekli değişen ama derinleşmeyen yaşam formlarında boğulduğunu söyler.
Squid Game’in sahneleri, Bauman’ın tanımıyla tam da bu akışkan cehennemin rengârenk dekorudur.
Michel Foucault’ya göre ise modern iktidar, sadece cezalandırmaz, aynı zamanda izler, sınar, kaydeder.
Dizideki dev kamera gözleri, tüm oyun alanını gözetler. Tıpkı bizlerin kredi notlarımızla, sosyal medya algoritmalarıyla izlendiği gibi.
Bu yüzden bu bir kurgu değil.
Bu bir belge.
Hatta bizler için bir ihbarname.
Oyunu değiştirmezsen, kurbanlardan biri olursun.
Renkli duvarlar, dev oyuncaklar, maskeli zenginler…
Bunlar kurgu değil. Bunlar sadece gerçeğin makyajlı hâli.
Belki de 94 ülkede Netflix’in en çok izlenen yapımı olmasının da en büyük sebeplerinden biri oldu, tüm dünyada bildiğimiz, yaşadığımız gördüğümüz bir hikayeyi hepimize yine capital gerçeklikleri oynayarak sattı ve kasasına 891 milyon dollar kazandırdı.
O yüzden sevgili okur herhangi biri bu oyundan çıkmak istediği zaman oylama yapalım demek yerine belki de artık neyle karşı karşıya olduğumuzu anlama zamanımız gelmiştir. Ne dersin ?