Antalya’da son günlerin en çok tartışılan konularından biri Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkılmak istenmesi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzenin depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılması gerektiğini savunuyor. Ancak bugüne dek kamuoyuna sunulmuş herhangi bir teknik rapor, risk analizi veya güçlendirme alternatifiyle ilgili maliyet çalışması paylaşılmış değil.
Oysa bu müze, yalnızca Antalya’nın değil, Türkiye’nin de en önemli kültürel kurumlarından biri. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre, Antalya Arkeoloji Müzesi 2024 yılında 175 bin 970 ziyaretçiyle Türkiye’nin en çok ziyaret edilen müzesi oldu. Peki, böyle bir müze neden tam da turizm sezonunun ortasında yıkılmak istenir? Bu acele neden?
Bu sorunun arkasında birkaç gerekçe olsa da, iki temel nedenden özellikle söz etmek gerekiyor.
1. Yeni Rejim, Yeni Mimari
AKP iktidarı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte yeni bir rejim inşa etmeye çalışıyor. Bu inşa sürecinde eski rejime, yani Cumhuriyet dönemine ait sembolleri, yapıları, ritüelleri görünmez kılmak ya da tamamen ortadan kaldırmak gibi bir yönelim izleniyor.
Hatırlanacağı üzere, 2017 referandumu sürecinde Antalya tarihinde daha önce kutlanmamış olan “Antalya’nın Fethi” birden gündeme taşındı ve devlet organizasyonuyla kutlanmaya başlandı. Bu yeni “ritüeller”, hem ideolojik bir dönüşüm yaratmak hem de milliyetçi seçmeni konsolide etmek amacıyla sahnelendi.
Antalya Müzesi binası da mimari yapısıyla Cumhuriyet’in modernleşme mirasını temsil ediyor. Bu haliyle iktidar açısından “eski rejimin” izlerini taşıyan bir yapı. O nedenle de yıkılarak yerine AKP ideolojisinin izlerini yansıtan bir bina yapılmak isteniyor. Bugün pek çok yeni kamu binasında gördüğümüz bu tarz mimari, sadece estetik bir tercih değil; ideolojik bir dayatmanın mekânsal yansıması.
2. İnşaat ve Rant Ekonomisi
İkinci neden ise AKP’nin yıllardır sürdürdüğü inşaat odaklı ekonomik modelle ilgili. İktidar, kamusal alanlar üzerinden sürekli yeni rant alanları yaratarak sermaye birikimini yandaş şirketler üzerinden sürdürüyor. Antalya da bu stratejinin en açık örneklerinden biri. Kent neredeyse baştan sona bir şantiye haline getirilmiş durumda.
Antalya Müzesi’nin yıkımı da bu çerçevede ele alınmalı. Aslında iktidarın gönlünde müzeyi boş durumdaki EXPO alanına taşımak yatıyordu. Nitekim dönemin Antalya Milletvekili Atalay Uslu da bu yönde bir öneride bulunmuştu. Ancak kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine bu plandan geri adım atıldı. Çünkü herkes biliyordu ki, müze EXPO alanına taşınırsa, mevcut müze binası ve yanındaki Karayolları arazisi birlikte ranta açılacaktı.
Bu plan rafa kaldırılınca, şimdi müzeyi “yerinde dönüştürme” adı altında benzer bir rant projesi gündeme getiriliyor.
Sonuç: Mesele Sadece Deprem Güvenliği Değil
Antalya Müzesi’nin yıkımı meselesi yalnızca teknik bir karar ya da güvenlik gerekçesiyle açıklanamaz. Mesele çok daha derin; siyasi, ideolojik ve ekonomik boyutları olan bir dönüşüm hamlesidir. Bu nedenle de müzenin güçlendirilerek korunması yönünde sunulan her türlü alternatif öneriye kulak tıkanıyor.
Kültürel mirasımıza, tarihimize ve Cumhuriyet’in kamusal mirasına sahip çıkmak için bu süreci yakından takip etmek ve kamuoyu baskısını sürdürmek büyük önem taşıyor.