1. Haberler
  2. Biyografiler
  3. Dr. Mustafa Peköz: Barış sürecinin kesintiye uğrama olasılığı var mı?

Dr. Mustafa Peköz: Barış sürecinin kesintiye uğrama olasılığı var mı?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala


Bu soru, toplumun geniş kesimleri tarafından sıkça sorulmaktadır. Böyle bir kaygının olması oldukça doğaldır, çünkü hem geçmiş deneyimlerin yarattığı algı hem de devletin Kürt sorununu stratejik olarak çözme konusundaki isteksizliği etkili olmaktadır. Ancak uluslararası ve bölgesel gelişmeler, Kürt sorununu yeniden devletin gündemine taşımış ve geçmişten farklı bir arayış içine girildiğini göstermektedir.

Kürt Politik Hareketi Beklenilen Sorumluluklarını Yerine Getirdi

Kürt Politik Hareketi, sorunun çözümü için attığı stratejik adımlarla bu meseleye ne kadar ciddi yaklaştığını ve demokratik siyaset içerisindeki çözüme ne kadar yatkın olduğunu ortaya koydu. Ortadoğu coğrafyasında yaklaşık 40 yıldır yürüttüğü silahlı mücadeleyi bitirme kararı alması, uluslararası ve bölgesel gelişmelerden bağımsız değildir. Bölgede ortaya çıkan denklem ve küresel güçlerin oluşturduğu yeni stratejide Kürt Politik Hareketi’nin nasıl konumlanacağına dair belirlenen politikalar, Irak ve Suriye’de somut bir biçim almıştır. Yakın gelecekte İran için belirlenen strateji içerisinde Kürtlerin ve Beluçilerin, Irak ve Suriye’dekine benzer bir pozisyon alacağı görülüyor.

PKK’nin kurucu lideri Öcalan, Ortadoğu’da oluşan konsept içerisinde Kürt sorununun çözümüne yönelik oluşturduğu çerçeve, uluslararası denklemin müdahalesi olmadan Türkiye’nin iç dinamikleriyle çözülebileceği perspektifine dayanmaktadır. PKK, konudaki kararlılığını ve çözüm iradesini göstermek amacıyla Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te kamuoyuna yansıyan talebine bağlı olarak 5-7 Mayıs tarihleri arasında topladığı kongrede hem silahları bırakma hem de örgütsel varlığını sonlandırma kararı aldı. Hiç şüphesiz ki bu değişim ve dönüşüm, sıradan ve basit bir karar olmayıp, başta Kürtler olmak üzere Türkiye’de yaşayan bütün toplumsal dinamiklerin yeniden konumlanmasını sağlayacak stratejik bir adımdır.

PKK kongresi, sorunun çözümüne yönelik pratik adımların hızlandırılması ve kararların tek elden yürütülmesi için karar alma dahil tüm yetkileri Öcalan’a verdi. Böylece PKK, Öcalan üzerinden Kürt sorununun Türkiye’nin iç politik dinamikleri içerisinde çözülmesine dair irade beyanını ortaya koydu. Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli açıklamasında, Sırrı Süreyya Önder’in yaptığı kısa ama oldukça önemli konuşmasının ana teması, sürecin sağlıklı yürütülebilmesi için ‘hukuki ve politik kararların alınması gerekliliği’ oldu.

Öcalan’ın kendisiyle görüşen heyet aracılığıyla kamuoyuna yaptığı açıklamalar dikkate alındığında, sorunun çözümüne dair devlet temsilcileri ile kapsamlı görüşmelerin yapıldığı ve ortak kararların alındığı anlaşılmaktadır. PKK’nın kendi sorumluluklarını yerine getirmesiyle artık sıra devletin atacağı adımlara gelmiştir.

Devlet Hangi Adımları Atmalı?

Devletin atacağı adımlar üç aşamada sıralanmıştır:

1.            Birinci aşama, doğrudan iktidarın yetkisinde olan ve herhangi bir hukuki düzenlemeye dayanmayan adımların atılmasıdır. Örneğin:

o             Hasta tutukluların serbest bırakılması,

o             İnfaz süresi dolan tutukluların tahliye edilmesi,

o             Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanması,

o             Belediye kayyumlarının görevden alınması ve belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesi,

o             Kobani davasıyla ilgili somut bir adım atılması.

Birinci aşamanın en olumlu gelişmesi, Öcalan’ın yaşam koşullarında belirgin bir iyileşme yapıldığına ve istediği sekreteryanın oluşturulduğuna dair iddialardır.

2.            İkinci aşama, parlamentoda bazı yasa değişikliklerinin yapılmasını ve bir çözüm komisyonunun kurulmasını içermektedir. Örneğin:

o             Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) 314 ve 220. maddelerde değişiklik yapılması,

o             Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2. maddesinde düzenlemeler yapılması,

o             Ceza İnfaz Kanunu’nda reformların gerçekleştirilmesi.

Mevzuata dair değişikliklerin hızla Meclis’e getirilmesi son derece önemlidir. Bu değişiklikler doğrultusunda, PKK’nin üst düzey kadrolarının geleceği ve fiziksel olarak nerede konumlanacağı gibi önemli meseleler de ele alınacaktır.

3.            Üçüncü aşama, güçlü, demokratik ve sivil bir anayasanın hazırlanması sürecini ve bunun için yapılacak hazırlıkları içeriyor.

Bu süreçlerin sağlıklı yürütülebilmesi ve olumlu sonuç alınabilmesi için hem PKK hem de devlet tarafından karşılıklı adımların atılması gerekir. Devlet, geçmişten farklı olarak önce silahların bırakılması şartını ileri sürmüş, Öcalan ise Kürt sorununun demokratik çözümü için bu şartı kabul ederek sürecin ilerleyebilmesini sağlamıştır. PKK de kongresini toplayarak bu kararı resmileştirmiştir. Bundan sonra devletin somut adımlar atması gerekiyor.

Devlet ciddiyeti bunu gerektirir. “Söylerim ama yapmam” tutumu, devlete olan güveni daha da zedeleyecektir. Sürecin doğal akışında ilerleyebilmesi için devletin en azından birinci aşamadaki sorunların çözümüne yönelik somut adımlar atması şarttır.

AKP, Süreci Üstlenmeli ve Çözüm İçin Hızla Karar Almalıdır

Sorunun parlamentoya taşınması için tarafların benimsediği komisyon önerisi, DEM Parti, MHP ve en son CHP tarafından kabul edildi. Komisyonun biçimi ve teknik bileşimi üzerine farklı öneriler olsa da, komisyon kurulması fikrinde genel bir uzlaşı sağlanmıştır. Ancak AKP’nin henüz bir açıklama yapmaması dikkat çekicidir.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin önerisine AKP’nin net bir cevap vermemesi, hem iktidar içinde hem de devlet içerisindeki bazı güçlerin sürece dair olumsuz yaklaşımlarını yansıtmaktadır. PKK’nin silahları bırakma kararından sonra iktidarın, sorunun demokratik siyaset perspektifiyle parlamentoda çözülebilmesi için net bir kararlılık göstermediği, sürekli yeni gerekçelerle süreci sekteye uğrattığına dair bir algı oluşmaya başlamıştır.

Örneğin, PKK’nin silah bırakma ve kendini feshetme kararına karşılık Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un, “Demokratik adımların atılması için PKK’nin silahları teslim etmesi gerekir” şeklindeki açıklaması, aslında çözümsüzlüğü dayatmaktadır. Bir örgüt silahlı mücadeleyi bıraktıysa doğal olarak silahlarını da teslim etmesi beklenir. Ancak devlet, hiçbir hukuki ve siyasi adım atmadan bu şartı öne sürerek çözüm sürecini tıkamaktadır.

AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, MHP ve Bahçeli gibi güven verici ve net adımlar atarak karar alması, bunu kamuoyuna açıklaması ve iktidar olduğu için uygulamaya koyması gerekir.

Erken Seçim Kararı Çözümü Geciktirir mi?

İktidar, erken genel seçim olmayacağını ve seçimin zamanında yapılacağını sıkça vurgulamasına rağmen, 2026 yılı içinde seçimlerin yapılacağına dair bazı veriler ortaya çıkmaya başladı. AKP’nin erken seçime gitme olasılığını göz önünde bulundurarak Kürt sorununun çözümünü geciktirmek ve süreci zamana yaymak istediği belirtiliyor. Hatta hem Öcalan’ı hem de DEM Parti’yi bu konuda ikna etmeye çalıştığı ifade ediliyor. DEM Parti yetkililerinin zaman zaman yaptığı açıklamalar, “Bu mesele bir partinin özel hedeflerine heba edilmeyecek kadar önemlidir” şeklinde AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dolaylı bir yanıt olarak değerlendiriliyor.

İktidarın Kürt sorununun çözümünü olası bir erken genel seçim sonrasına bırakmak istemesinin temel nedenleri şöyle sıralanabilir:

•             Seçim sürecinde Öcalan ve DEM Parti ile politik olarak ve özellikle seçmen desteği için pazarlık yapmak,

•             Türk toplumuna, Öcalan ile hiçbir pazarlık yapılmadığı mesajını vermek.

Böylece iktidar, süreci zamana yayarak siyasi avantaj elde etmeye çalışıyor. AKP’nin bu süreçten politik bir fayda sağlamaya çalışması anlaşılabilir bir durum. Ancak bunun yolu süreci geciktirmek değil, aksine hızlandırarak sonuç alıcı bir noktaya taşımaktır. Olumlu ve inandırıcı adımlar atılmadığı sürece Kürt seçmeninin AKP ve Erdoğan’a oy vermesi zor olacaktır. Bu gerçeğin AKP tarafından görülmesi ve anlaşılması gerekir.

Devletin “Bağımsız Kürdistan” Kaygısı

Devlet, Ortadoğu’daki gelişmelerde Kürtlerin önemli bir güç haline geldiğini görüyor. Önümüzdeki süreçte Kürtlerin bölgedeki etkinliğinin daha da artacağına dair birçok veri bulunuyor. Ankara’nın bugüne kadar izlediği politikalar bu süreci engelleyecek durumda değil. Suriye’deki gelişmeler de bu gerçeği doğruluyor. Bugün “terörist” olarak tanımladığı SDG ve PYD ile yakın zamanda ekonomik, politik ve diplomatik ilişkiler kurulacağı öngörülüyor. Ankara, İran’daki gelişmeleri de engelleme gücüne sahip değil. İran Kürdistan Eyaleti’nde federasyon veya özerklik gibi bir sürecin ortaya çıkması kimse için sürpriz olmayacaktır. Hatta Tahran rejimi, uluslararası güçlerin olası bir müdahalesini önlemek adına Kürtlerin özerklik talebine olumlu yanıt verebilir.

Ancak en önemli gelişmeler Irak Kürdistan Bölge Yönetimi’nde yaşanıyor. ‘Bağımsız Devlet Kürdistan’ süreci başlatılmış durumda. IKBY ile iki ABD merkezli şirket arasında yapılan 110 milyar dolarlık enerji anlaşması, bağımsız devlet statüsüne uygun olarak yapılmıştır. ABD’nin eski ve yeni Dışişleri Bakanlarının, Senato’nun Dış İlişkiler Komisyonu üyelerinin ve üst düzey heyetlerin Hewler’e yaptığı ziyaretler, IKBY’nin yakın gelecekte bağımsız devlet olma yönünde yeni bir sürecin başlatıldığını gösteriyor. Aynı şekilde böyle bir gelişmenin yaşanması durumunda Rojava’nın da sürece dahil edileceğine dair bazı iddialar konuşulmaya başlandı. Bu durumun Bağdat tarafından da kabul edileceği ve ciddi bir direnç gösterilmeyeceği belirtiliyor.

Ankara, Süreci Sahiplenirse Bütünleşmeyi Sağlayabilir

Ankara, bu gelişmeleri takip ediyor ve süreci engelleyemeyeceğinin farkında. Ancak bu gelişmelerin Türkiye’deki yansıması nasıl olacak? Öcalan ile başlatılan sürecin bölgedeki etkisi ne olacak? Ankara bu tedirginliği yaşıyor. Bu nedenle sürecin askıya alınması veya zamana yayılması gibi bir eğilim ortaya çıkabilir.

Ankara’nın Kürt sorununun çözümüne dair somut adımlar atması, küresel güçlerin müdahalesi olmadan çözüme ulaşması, Türkiye’nin bölgesel çıkarlarıyla uyumludur. Ancak mevcut gelişmelerin psikolojik etkisi altında kalınarak çözümsüzlük politikasının devam ettirilmesi, önümüzdeki 10 yıl içinde Ankara’nın çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya kalmasına neden olabilir.

Kürt tarafının önerisi, demokratik bir toplum sistemi içinde Kürtlerin ve diğer toplumsal kesimlerin sosyolojik, politik, kültürel ve yönetimsel haklarının anayasal güvence altına alınmasını içeriyor. Bu gerçekleşirse bölünme değil, bütünleşme ön plana çıkar ve bölgesel güç olmanın avantajları elde edilir. Ancak mevcut başarısız politikalar devam ederse çözülme ve bölünme kaçınılmaz olur.

Bu nedenle devlet içindeki bazı grupların, Suriye ve Irak’taki gelişmeleri gerekçe göstererek sorunun demokratik çözümünü engellemeye yönelik baskı kurmalarına karşı, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tersten net bir duruş sergilemesi gerekiyor. Sürecin başarısız olması, AKP’nin iktidarını kaybetmesine neden olabilir.

Dr. Mustafa Peköz: Barış sürecinin kesintiye uğrama olasılığı var mı?
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Perest ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin