Bir akşamüstüydü. Kadıköy’de, baharın serin ama umutlu havasında, gençlerin neşesi ve öfkesi sokaklara taşıyordu. Esila da oradaydı. Belçika’da okuyordu. Türkiye’ye ailesini görmeye gelmişti ama aklında bir şey daha vardı; Adalet! Gençlik Dayanışma Sahnesi’nin düzenlediği festivaldeydi. Sahne sanatla ve direnişle doluydu. Bir pankart taşıdı. Üzerinde “Diktatör Erdoğan” yazıyordu.
O an, Esila’nın hayatında bir dönüm noktasıydı. Çünkü bu söz, artık sadece bir ifade değil, dört duvar arasında geçirilecek ayların, belki yılların sebebiydi.
O pankart Esila’yı cezaevine taşıdı
9 Nisan gecesi gözaltına alındı Esila. Tutuklandı. ‘Cumhurbaşkanına alenen hakaret’ suçlamasıyla Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Suç delili? O pankart. Birkaç saniyelik bir fotoğraf. Ve tabii ki, susturulmak istenen bir ses.
Oysa Türkiye, gençlerini seven bir liderin yönetiminde değil miydi? “Gençler bizim geleceğimiz,” demiyor muydu Cumhurbaşkanı? Fakat mesele, hangi genç olduğu. Eğer senin gençliğin itaatkârsa, sorun yok. Ama eleştiriyorsan, o zaman “gelecek” değil, “tehdit” sayılıyorsun.
Geçmişten bugüne, değişmeyenler
Bugün yaşanan, aslında uzun bir geçmişin yeniden sahneye konması. Erdoğan, geçmiş yıllarda bir mitingde şöyle demişti: “O komünist, o vatan haini terörist gençlere üniversitede okuma hakkı vermeyeceğiz” Bu sözler, onun zihnindeki “makbul genç” profilini gösteriyordu. Sorgulayan değil, susan. Biat eden. Alkışlayan.
O günden bugüne değişen pek bir şey olmadı. Muhalif gençlere yapılan baskılar, operasyonlar, gözaltılar devam ediyor ve bu gerçek şimdi Esila’nın hikâyesinde yeniden vücut buluyor.
Söz ağır da olsa özgür olmalı
Elbette “diktatör” kelimesi ağır gelebilir. Ama demokrasilerde söz ağır da olsa özgür olmalı. Eleştiri hakkı, temel bir vatandaşlık hakkıdır. Hele ki bir siyasetçiye yönelikse. Hele ki ülkeyi yöneten kişiye. Aksi halde yönetici kutsallaşır, eleştiri suç, muhalefet düşman sayılır.
Esila’nın pankartı bir hakaretten çok bir eleştiridir belki. Onu cezalandırmakla, aslında bu eleştiriyi yapan herkese gözdağı veriliyor. “Konuşma, yazma, sus” deniliyor.
Yargı, vicdan ve gelecek
Hazırlanan iddianamede Esila ve iki genç için 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası isteniyor. Sırf bir pankart, bir düşünce ifadesi için. Oysa o pankartın ardında bir gençlik var. Soru soran, irdeleyen, cesur. Esila, sadece kendisi için değil, konuşamayan on binler için de konuşmuştu.
Ve belki de asıl korkulan da bu.
Esila cezaevinde. Sağlık sorunları var, kalbi zayıf, böbrekleri yorgun. Ama vicdanı dimdik ayakta. Onun susturulması, bu ülkenin genç vicdanlarının susturulması anlamına gelir.
Gerçeklerin ifade edilmesi suçsa, bu ülkede adaletin hüküm sürdüğünü kim iddia edebilir?
Eğer o pankarta 4 yıl 8 ay isteniyorsa, bu ceza sadece Esila’ya değil, hepimizedir. Ve bu dava, yalnızca onun değil, bir ülkenin vicdanının davasıdır.